12 Ağustos 2013 Pazartesi

Kardeşlik ötekileştirmemektir. Hepimiz birimiz, birimiz hepimiziz. Ayrışmayacağım!

Kardeşlik ötekileştirmemektir. Hepimiz birimiz, birimiz hepimiziz. Ayrışmayacağım!

Liberté, égalité, fraternité"Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" anlamına gelen bu Fransızca motto, 1789 Fransız İhtilali'nin simgelerindendir. Burada kardeşlikten anlamamız gereken toplumsal dayanışmadır. Toplumsal dayanışma; Toplumu oluşturan bireylerin güven ilişkisi, demokrasi, hukuk ve insan haklarına saygı çerçevesinde; ortak duygu, düşünce ve değerlerde birleşmesi ve birlikte hareket etmesidir. Gezi Parkı olayları bu noktadan bakınca, siyasal iktidar tarafından bir şekilde ötekileştirilmiş, Türkiye’nin tüm bileşenlerinin kardeşçe bir dayanışmayla, yeniden doğduğu, ana rahmini andıran bir sığınak olmuştur. Etimolojik olarak Türkçe ’de kardeş kelimesi, karın-daş kelimesinden gelmektedir. Divanu Lügati’t-Türk'te Kaşgarlı Mahmud, “karındaş” kelimesini "bir karında beraber bulunmuş" olarak açıklar. İster teolojik yöntemle, ister Darwinist yaklaşımla bakalım, tüm insanlar aynı kökten çoğalmıştır. O kök; idealist felsefede Âdem, materyalist felsefede ilk hücre olarak tanımlanır. Hangisine inanırsanız inanın neticede aynı kaynağın zerreleriyiz hepimiz. Yani karındaşız, kardeşiz.

Kardeşlik ötekileştirmemektir. Ötekileştirmek, kendi özüne ötekileşmektir.

Paylaşımdır kardeşlik.
Kardeşlik; kardeş payı yapabilmektir.
Kardeşlik; omuz omuza yürümektir.
Kardeşlik; karşılıksız, duru sevgidir.
Kardeşlik; zor günde uzanan eldir.
Kardeşlik; umuttur, hayat ışığıdır.
Kardeşlik; kayıtsız şartsız dayanışmadır.
Kardeşlik; derinde kalp sızısıdır.
Kardeşlik; hüznü dağıtan güneştir.
Kardeşlik; uğrunda verilecek candır.

Mesele, çelişen kavramların tarafı olmak değil, iyi ya da kötü insan olmaktır.

Dünya tarihinin başlangıcından beri tüm yönetimler, paranoyak devlet anlayışı nedeniyle toplumun farklı unsurlarını tek tipleştirmiş, tek tipleşmeye boyun eğmeyenleri ise ötekileştirmiştir. Oysa Gezi Parkı süreci göstermiştir ki; aslında Türkiye halkları, geçmişte yaşadığı ayrışmaları, bölünmeleri ve küslüğü unutmak ve kimseyi ötekileştirmeden, tüm kesimlerin hoşgörü ve saygı çerçevesinde bir araya gelebileceği kardeşçe bir yaşam istemektedir. Gelinen noktada her kesim; Kürtler, Türkler, Kemalistler, liberaller, komünistler, sosyalistler, Aleviler, Sünniler, dindarlar, ateistler, çevreciler, eşcinseller ve herkes empati kapasitesini arttırmış ve kardeşliğe olan açlığını haykırmıştır. Temel meselenin dindar/laik, ulusalcı/liberal, sağcı/solcu, Alevi/Sünni gibi birbiriyle çelişen kavramların tarafı olmaktan değil, iyi ya da kötü insan olmaktan kaynaklandığını göstermiştir.



Hoşgörü, “kim olursan ol, ne olursan ol gel” diyebilmektir.
Gezi Parkı olayları sırasında, Türkiye’nin tüm farklılıkları birbirini tanıma fırsatı bulmuş, kimlik, ırk, dil, din ayırmaksızın birbirini, olduğu gibi hoşgörüyle kabul etmiş ve bir bütünün renkli parçaları olarak kardeşçe yaşayabilme üstünlüğünü göstermiştir. Gezi Park’ında bulunan ve toplumun tüm farklılıklarını temsil eden zümreler, kendi renk kartelalarında olmayan yeni bir renk keşfetmişlerdir; kardeşliğin renk harmonisi… Toplumun en çok ayrıştığı ve sevgisini nefretle harmanladığı spor alanında, daha önce birbirlerinin renklerine bile tahammül edemeyen keskin taraftar grupları arasındaki dayanışma ve omuz omuza ilerleme, insanlık tarihine not düşülecek nitelikte olmuştur. Öncelikle ve sadece Gezi Parkı’nın yeşil alan olarak kalmasını isteyen, AVM’leştirilmesine karşı çıkan çevre duyarlılığı yüksek gençlerin devletin güvenlik güçleri tarafından terörize edilmeleri, 11 yıllık AKP iktidarının baskısına karşı topyekûn bir başkaldırıya sebebiyet vermiştir. Devlet terörünün hunharca davranışı karşısında iktidar mezalimine daha fazla dayanamayacağını hisseden her birey tereddüt etmeksizin Taksim’e koşmuş ve ortak vicdanın sesiyle yekvücut olmuştur. Güvenlik güçlerinin çevrecilere karşı orantısız şiddet kullanarak parkı zapturapt altına alması sonun başlangıcını getirmiştir.
Sık bakalım, sık bakalım… Biber gazı sık bakalım… Kaskını çıkart, copunu bırak, delikanlı kim bakalım…
Kardeşlerinin bu ölçüsüz zulmün karşısında ezilmelerine daha fazla dayanamayan her duyarlı genç dayanışmak adına, özgürlük adına, eşitlik adına, kardeşlik adına polisin kasklarına, kalkanlarına, zırhlarına, Toma’larına, akreplerine, muharip güçlerine karşı; “hiçbir şey”leriyle direnmeye çalışırlarken, Beşiktaş’ın Çarşı Grubu 57. Alayı andırırcasına kırmızı pankartıyla polis barikatlarını yıkarak parka girmiştir. Beşiktaş’ın şövalye ruhlu gençlerinin sürece dâhil olması direnişçilerin kendilerine güvenini yükseltirken, Fenerbahçelilerin Kadıköy’den yürüyüş kollarıyla saf tutarak Boğaz Köprüsü’nü yayan geçmesi, hızla gelişmekte olan direniş gücüne güç katmıştır. Aslında çok değil, bir sezon önce Galatasaraylıların Arena Stadyumu açılışında Başbakana karşı gösterdikleri ve hiç beklenmedik ilk toplumsal tepki, futbolun sadece futbol olmadığının erken bir habercisi gibiydi. Böylece, süreç içerisinde birbirinden bağımsız olarak iktidara karşı tepkilerini koyan bu üç büyük taraftar grubu, Gezi Parkı bilinci doğrultusunda Türk siyasi tarihine altın harflerle yazılacak bir dayanışma örneği göstermiştir. Hazret-i Ali’nin “İnsanların en âcizi insanlardan kardeş edinemeyen, ondan daha âcizi ise kardeş edindikten sonra yitirendir.” Deyişine dayanarak bu kardeşliğin ebedi olacağı kalplerde hissedilmiştir.

O güne kadar hep öfke paylaşımında bulunmuş taraftar grupları, Göztepeli, Karşıyakalıyla, Adanasporlu, Adana Demirsporluyla, Beşiktaşlı,  Bursalıyla, Galatasaraylı, Fenerbahçeliyle, Trabzonsporluyla yan yana can cana direnişe dâhil olmuştur.
“Yalnız değilsiniz. Yeryüzü sofralarında birlikteyiz…”
Direnişin; İslam’ı siyasal malzeme olarak kullanarak iktidara gelmiş olan ve her daim suiistimal etmekten geri durmayan AKP iktidarı aleyhine gelişen en önemli kırılma noktalarından birisi de; “kapitalist Müslüman olmaz” sloganıyla parka gelerek destek veren Antikapitalist Müslümanlar olmuştur.
“Nerdesin aşkım? Burdayım aşkım…”
Türkiyeli lezbiyen, gay, bisexüel, transsexüel ve travestiler LGBTT); belki de ötekileştirme zulmünün karşısında mevzilenmek durumunda bırakılmış mağdurlar olarak, neşeleri ve renkleriyle birlikte, delikanlılıklarını da Gezi Ruhu’na katmış, kardeşliğin mozaiğindeki eksik parçayı da tamamlamıştır.
“Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” Deniz Gezmiş

Gezi ruhu; ağaçlarına da sahip çıkmıştır, halkların kardeşliğini de savunmuştur.
Gezi ruhu; kamuda türbana da sahip çıkmıştır, anadilde eğitimi de savunmuştur.
Gezi ruhu; eşcinsel haklarına da sahip çıkmıştır, dinlerin kardeşliğini de savunmuştur.
Gezi ruhu; cinsel istismar mağdurlarına da sahip çıkmıştır, işçi haklarını da savunmuştur.
Gezi ruhu; “heval”ine de sahip çıkmıştır, “gardaş”ını da savunmuştur.
Gezi ruhu; yeryüzü sofralarına da sahip çıkmıştır, komünal yaşamı da savunmuştur.
Gezi ruhu; semaya da sahip çıkmıştır, semahı da savunmuştur.
Gezi ruhu; yogaya da sahip çıkmıştır, namazı da savunmuştur.

Öte ”kim”?

Dayanışma 94 yaşındaki amcanın; “vaktim geldi biliyorum, geziyi görmeden ölemezdim” demesidir, 10 yaşındaki dünya güzeli kızın elleriyle boyayıp getirdiği “teşekkür ederim” pankartıdır. Analarımızın parka gelip gençleri elleriyle beslemesidir, sosyetik, medyatik, elit kesimin süsten uzak sade halleriyle parka gelip çöpleri toplamasıdır,  yaralandığında seni taşıyan hiç tanımadığın gencin gözyaşlarıdır dayanışma, her dilde aşktır, Dayanışma sen ateistken, namaz kılan Müslüman kardeşinin etrafında koruma çemberi oluşturmaktır. İnançlarıyla örtüşmediğini bildiği halde iftariyesini ateist arkadaşıyla paylaşan Müslümandır. Dayanışma, tutuklananlara destek için Çağlayan Adliyesi'ne gidip kendilerinin de aynı eylemi yaptıklarını bildirmektir. Dayanışma işten atılma tehditlerine rağmen, yeminlerine sahip çıkarak devlet terörü kurbanlarına sağlık dağıtmaya çalışan, steteskopunu muktedire rehin vermemiş doktorlardır. Dayanışma, toplumun bütün unsurlarının, kutsal günlerine azami saygı göstermektir. Cemreden sonra toprağa düşen kan yaşıdır…

“Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik; ama bu arada çok basit bir sanatı unuttuk: Kardeş olarak yaşamayı.Martin Luther King

Devrimci Müslümanlar’ın; “Farklılıklar birbirini yaşatır aslında, herkes beyaz olsa beyaz fark edilmez ki” dediği coğrafyamızda, beraber yaşadığımız Ermeni, Rum, Yahudi, Çerkez, Kürt, Alevi, Süryani, Boşnak, Tatar ve tüm zenginliklerimizin bayramlarını kardeşçe kutlamak gerekmektedir, mesajını vermiştir Gezi Ruhu. Gezi Parkı’nda tüm bu unsurlar belki de ilk kez birbiriyle tanışmış, kardeşinin özellik ve güzelliklerini tatmıştır. Gezi Ruhu; direniş sürecinde sevgiyle harmanlanan harçtan geri adım atılmasına asla müsaade etmeyecektir. Bu yoldan dönüş yoktur.  Goethe’nin deyişiyle; “Bir kişinin sözleri önemli değildir; iki yanı da dinlemeli. Bir şey her şey için, her şey bir şey için vardır. Çözümde görev almayanlar sorunun parçası olur.”

Hamdık, hoşgörü kazanında piştik, kardeş aşkıyla yandık… Ayrışmayacağız!


2 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Güzel bir yazı olmuş Mustafa Ağabey... Her satırını keyif alarak okudum. Dostluk ve kardeşlik duyguları ile yaklaşılan davalar her zaman,her yerde mutlaka kazanmıştır. Bir yandan ötekileştirmeyi eleştirirken, kendi içinde bambaşka ötekileştirmeler yaratan yazılar okumaktan fazlaca sıkılmışken, böylesine güzel kardeşlik ve dostluğun vurgulandığı, ideoloji, ırk gözetmeksizin herkesi içinde barındıran bir yazı okumak sabahın bu saatlerinde keyif verdi... Maalesef henüz anlaşılamayan bazı şeyler var. Dış güçlerin ülkemiz üzerinde oyun oynadığı, büyümemizi istemediği vs. gibi söylentiler ve inanışlar var. Bu pek ala mümkün olabilir. "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur." sözünü unutmamak lazım. Fakat buradaki "Türk" ırkçı anlaşıldığı için, gene birilerini rahatsız edebilir. Türkiyeli diyelim, Anadolu diyelim. Hatta ne dersek diyelim. Yeter ki ırkçı yaklaşım olduğu düşünülmesin. Bizi sevmiyorlar bunu biliyoruz. Hadi kışkırttılar, birilerini kullanarak insanları galeyana getirdiler. Peki bu galeyana gelen insanların bardağını taşıran son damladan ziyade, bardağı dolduran diğer damlalar nelerdi? Birilerinin durup bunu düşünmesi gerekiyorken, öküz altında buzağı aramaya devam ediyoruz. "Keşke" diyerek söze başlayıp, "olmasaydı" diye bitirebileceğim o kadar çok konu var ki... Savunmadığım durumlarda var elbette. Başbakanlık binasını basmaya gidip hükumeti devirmeye çalışmak vatan hainliğidir. Bunu hiç bir zaman savunmuyorum! Ama vatandaşın fikrine, davranışlarına, yaşam biçimine karışmak, onu aşağılamak, taraf oluşturmak, sindirmeye çalışmak, ötekileştirmek ise diktatörlüktür! Devletin alt tabakadaki çalışanından, üst tabakadaki çalışanına kadar herkesin bu topraklarda vergi ödeyen her bireye hesap verme zorunluluğu vardır. İnsanlar vergilerini aşağılanmak, ötekileştirilmek için vermiyor. Devlet yönetimindeki hiçbir makam, vergisini ödeyen vatandaştan daha üstün değildir. Evvela bunun bilincinde olmak lazım...

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.