MADEM Kİ DELİLİĞE
METHİYE DÜZMÜŞ ERASMUS
BENİM ADIM BUNDAN
SONRA IV. HOMO ERECTUS!!
Üç maymundan hangisi daha yaratıcıdır?
Hiçbiri….
İşte ben bu yüzden üç maymundan biri olmayacağım..
Çünkü ben, ellerini, kollarını yay gibi germiş,
gözleri fal taşı gibi rasatta, kepçeleşmiş kulakları her sesi duymaya
ayarlı, ağzı ardına kadar avaza açık, aklı hür,
ve ayakta... Evet, ayakta ve hür bir 4.maymun olmak zorundayım... Çünkü benim yaşamım ve yaratıcılığım ancak buradan
başlar.
Ben, Mustafa Altıoklar, ülkesi uğruna canını vermeye hazır
vatansever bir sinemacı olarak, ülkemin üzerinde son yıllarda
dolaşan kara bulutları ve akbabaları gördükçe, olup bitenlere seyirci
kalmayacağımı, üç maymundan biri değil, dördüncü maymun olmayı seçtiğimi bu deklarasyonla
açıklıyorum, çünkü kendime ve geçmişime saygım var.
Militarist güç kullanılarak yapılan her türlü iktidar
darbesine karşı olduğumu açıkça belirttiğim gibi, siyasi erk vasıtasıyla
cumhuriyetimizin demokratik yapısını değiştirmeye yönelik her türlü siyasi
girişimin de karşısında olduğumu, karşısında duracağımı da altını çizerek ifade
etmek isterim.
Bir buçuk yıldır Türkiye, Anayasa Mahkemesinin, ülkenin laik
yapısına bir tehdit olarak gördüğü iktidar partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi
tarafından yönetilen aydın tutuklamalarıyla çalkalanıyor.
Hal böyleyken, Türkiye
tarihini ve gerçeğini doğru okuyamayan batılı entelektüellerle, batılılar ne
derse doğrunun o olduğunu sanan yerli batıcı entelektüeller, el birliğiyle siyasal
İslamın hizmetine girerek sadece Türkiye’yi değil, dünyayı ateşe
sürüklemekteler.
Avrupa Birliği’nin önde gelen isimleri, Olli Rehn,
Laagendjik, Belçikalı parlamenter Luc Van Den Brande deklarasyonlarıyla AKP’nin
uygulamalarına destek vermekteler.
Şüphelerim var artık!
Batılı demokratlar!
Biz demokrasiyi sizden öğrendik!…
Fikir özgürlüğünü mesela…
Voltaire’in; “fikirlerine katılmıyor olabilirim ama
fikirlerini özgürce söyleme hakkın için canımı veririm!” özdeyişine aşkla, sıkı
sıkıya sarıldık. Fikir özgürlüğünün olmadığı yerde demokrasinin yeşermeyeceğini
sizden öğrendik…
Oysa şimdi şaşkınız…
Çünkü AKP’yi demokratik bir seçimle %47 oy alarak toplumun
önemli bir kesiminin meşru temsilcisi olduğunu sanmaktasınız. Ancak AKP,
seçmenden oy isterken; “fikir hürriyetini kaldıracağız, laisizmi, demokrasiyi,
Türk Devrimleri’ni savunanları tutuklayacağız; çünkü biz bütün kötülüklerin laik
sistemden doğduğunu görüyoruz. Bu nedenle laisizmi yıkarak yerine İslami
şeriatı getireceğiz. Bunu bilin, buna göre bize oy verin!” dedi mi ki,
%47’lerini meşru sanmaktasınız?
Hayır!
Bu halkı aldatarak oy istemek değil midir?
Batı demokrasilerinde halkı aldatmak meşru mudur?
Şimdi biz çok şaşkınız…
Çünkü verdiğiniz destekten güç alan AKP Hükümeti, sadece ve
sadece fikirleriyle laisizmi, demokrasiyi ve cumhuriyet ilkelerini savunan laik
Türk aydınlarını, ancak şeriat rejimlerinde görülebilecek bir biçimde, Humeyni’nin
“laik aydın avları”na benzer biçimde evlerine baskın düzenleyip,
kelepçeleyerek; kanıtsız, tanımsız tutukladı. Sivilleri tutukladı… Yazarları
tutukladı… Öğretim üyelerini tutukladı... Gazetecileri tutukladı… Darbeci
olmakla suçladı…, Ortada ne bir somut delil var, ne de bir iddianame… Darbeye
ve darbecilere elbette karşıyız. Fikir özgürlüğünü savunurken bir yanımız,
darbeci olamaz ki diğer yanımız… Ancak AKP siyasetine karşı olmayı darbecilik
sanmanızı sağlayan batılı ve batıcıların illüzyonundan silkinin artık lütfen…
itsgoingrightnow.com olmadan…
Şimdi biz, gözünüz kapalı savunduğunuz AKP, fikir
özgürlüğümüzü ve demokrasimizi sizin fütursuz desteğinizle biçerken, kahredici
suskunluğunuz nedeniyle şaşkınız…
Peki… Ya sadece kendine demokrat batılı egemenlerin “Avrupa
Birliğine sizi almayız” tehdit ve baskıları ve AKP’nin konuşan, düşünen
aydınlarımızı teker teker kelepçeleyerek, toplumda korku imparatorluğunu inşa
etmeleri sayesinde, iyice palazlanan AKP
sizden aldığı gücü kullanarak demokrasilerin olmazsa olmazı, fikir
hürriyetini, baskı, zulüm ve kanla bastırarak Türkiye’yi ortaçağın
oligarşisine geri çekerse, batının gerçek evrensel demokrat, masum ve iyi
kalpli entelektüelleri olarak sizler bu günaha ortak mı olacaksınız?
şimdi siz bu günaha ortak mı olacaksınız?
* * *
Batılı demokratlar!
Biz demokrasiyi sizden aldık!
Hukukun üstünlüğünü, mesela…
Bağımsız yargının verdiği kararlara, demokrasi gereği saygı
göstermeyi sizden öğrendik.
Oysa şimdi şaşkınız…
Çünkü Türk Milleti adına karar verme yetkisiyle donatılmış
olan bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi’nin hakkında demokrasiyi
yıkma girişimlerinde bulunduğu için kapatma davası açtığı AKP’ye gözleriniz
kapalı destek vererek, bizi hayal kırıklığına uğrattınız. AKP’yi demokratik bir
seçimle %47 oy alarak toplumun önemli bir kesiminin meşru temsilcisi olduğunu
sanmaktasınız. Ancak kapatılmasına Avrupa Birliği olarak topyekün karşı
çıktığınız AKP, seçmenden oy isterken; “Biz hukukun üstünlüğünü kabul etmiyoruz. Biz
Türkiye Cumhuriyeti’nin mahkemelerine
güvenmiyoruz. Onları hamilerimize, Avrupa Birliğine şikayet edeceğiz.
Bunu bilin, buna göre bize oy verin!” dedi mi ki, %47’lerini meşru
sanmaktasınız? Bu halkı aldatarak oy istemek değil midir? Batı
demokrasilerinde halkı aldatmak meşru mudur?
Şimdi biz çok şaşkınız…
Çünkü siz, Türkiye’deki laik rejimi değiştirmeye yönelik
girişimleri olduğu için 1998 yılında kapatılan Refah Partisi’nin kapatılmaya
olan itirazını reddeden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hukukunun üstünlüğüne bugün
saygı duymayan bir tavır içindesiniz. Oysa biz demokrasinin olmazsa olmazı
insan haklarına saygıyı da, Avrupa İnsan Hakları mahkemesi kararlarının üstünde
bir karar tanımamayı da sizden öğrendik.
Şimdi biz, gözünüz kapalı savunduğunuz AKP, hukukun
üstünlüğünü ve demokrasimizi sizin fütursuz desteğinizle biçerken, kahredici
suskunluğunuz nedeniyle şaşkınız…
Peki…Ya sadece kendine demokrat batılı egemenlerin “Avrupa
Birliğine sizi almayız” tehdit ve baskıları ve AKP’nin konuşan, düşünen
aydınlarımızı teker teker kelepçeleyerek, toplumda korku imparatorluğunu inşa
etmeleri sayesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız olması gereken Anayasa
Mahkemesi etkilenir de, davayı daha görüşülmeden ortadan kaldırır ya da
kapatmama kararına varacak olursa ve böylece iyice palazlanan AKP sizden
gördüğü üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hukukunun üstünlüğüne saygı
duymayarak, demokrasilerin olmazsa olmazı, hukuk üstünlüğünü, baskı, zulüm ve
kanla bastırarak Türkiye’yi ortaçağın oligarşisine geri çekerse, batının gerçek
evrensel demokrat, masum ve iyi kalpli entelektüelleri olarak sizler bu günaha
ortak mı olacaksınız?
şimdi siz bu günaha ortak mı olacaksınız?
* * *
Batılı demokratlar!
Biz demokrasiyi sizden aldık!
Kadın erkek eşitliğini mesela…
Kadınların türban, çarşaf altında dünyadan koparılmaması
gerektiği fikrini aldık sizden.
Oysa şimdi şaşkınız…
Çünkü bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi tarafından
hakkında demokrasiyi yıkma girişimlerinde bulunduğu için kapatılma davası
açılan AKP’ye destek vererek, bizi hayal kırıklığına uğrattınız. AKP’yi
demokratik bir seçimle %47 oy alarak toplumun önemli bir kesiminin meşru
temsilcisi olduğunu sanmaktasınız. Ancak kapatılmasına Avrupa Birliği olarak
top yekûn karşı çıktığınız AKP, seçmenden oy isterken; “ erkek kadın eşitliğini
kaldıracağız, çünkü biz bütün kötülüklerin başını kadınların erkekleri baştan
çıkartmalarında görüyoruz. Bu nedenle kadınları şeriata uygun olarak
kapatacağız, bunu bilin, buna göre bize oy verin” dediler mi ki,
%47’lerini meşru sanmaktasınız? ”üniversitelere gidecek olan inançlı
kızlarımız başlarını örtebilme özgürlüğüne sahip olmalı derken, yakında lise ve
sonra ilköğretimde okuyan kızlarımızın da başını kapatacağız. Bunu bilin, buna
göre bize oy verin!” dediler mi ki, %47’lerini meşru sanmaktasınız? Bu
halkı aldatarak oy istemek değil midir? Batı demokrasilerinde halkı
aldatmak meşru mudur?
Şimdi biz çok şaşkınız…
Çünkü biz, İsviçre’den 41 yıl, İtalya ve Fransa’dan 16 yıl
önce Türkiye’li kadınlara seçme ve seçilme hakkını Cumhuriyet Devrimleri
sayesinde verdik. Kadınları örtünmeye zorlayan düzenlemeleri ise kıyafet
devrimi sayesinde 1925 yılında kaldırarak kadın erkek eşitliğine giden yolda
önemli bir çığır açtık. Erkek egemenliği ile kadınların köleleştirilmesinin,
doğurma makinesi, cinsel meta ve aynı zamanda ahlaksızlığın odağı olarak
görülmelerinin demokrasi, eşitlik ve insan hakları ilkelerine aykırı ve kabul
edilemez olduğu fikriyatını aldık sizden… Oysa siz, kadınları yeniden çarşafa
ve evlerine hapsedeceğini yüksek sesle söyleyerek bu konudaki anayasal
düzenlemeleri değiştirmeye kalkan bir partiye karşı bağımsız Türk yargısı
kapatma davası açtığı için bizi Avrupa Birliği’ne almamakla tehdit ediyorsunuz.
Şimdi biz gözünüz kapalı savunduğunuz AKP, kadın-erkek
eşitliğini ve demokrasimizi sizin fütursuz desteğinizle biçerken, kahredici
suskunluğunuz nedeniyle şaşkınız…
Peki… Ya sadece kendine demokrat batılı egemenlerin “Avrupa
Birliğine sizi almayız” tehdit ve baskıları ve AKP’nin konuşan, düşünen
aydınlarımızı teker teker kelepçeleyerek, toplumda korku imparatorluğunu inşa
etmeleri sayesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız olması gereken Anayasa
Mahkemesi etkilenir de, davayı daha görüşülmeden ortadan kaldırır ya da
kapatmama kararına varacak olursa ve böylece iyice palazlanan AKP sizden
gördüğü destek üzerine, Türk kadınlarını ortaçağın eşitsizliğine geri çekerse,
batının gerçek evrensel demokrat, masum ve iyi kalpli entelektüelleri olarak
sizler bu günaha ortak mı olacaksınız?
Şimdi siz bu günaha ortak mı olacaksınız?
* * *
Batılı demokratlar!
Biz demokrasiyi sizden aldık!
İnanç özgürlüğüne saygıyı mesela…
İnanç özgürlüğü olmadan demokrasi olamayacağını…
Oysa şimdi şaşkınız…
Çünkü Türk Milleti adına karar verme yetkisiyle donatılmış
olan bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi’nin hakkında demokrasiyi
yıkma girişimlerinde bulunduğu için kapatma davası açtığı AKP’ye gözleriniz
kapalı destek vererek, bizi hayal kırıklığına uğrattınız. AKP’yi demokratik bir
seçimle %47 oy alarak toplumun önemli bir kesiminin meşru temsilcisi olduğunu
sanmaktasınız. Ancak kapatılmasına Avrupa Birliği olarak topyekûn karşı
çıktığınız AKP, seçmenden oy isterken; “inanç özgürlüğümüz yok. Camilerimiz yok.
Dilediğimiz gibi camilere gidemiyoruz.
Bunun bilin, buna göre bize oy verin” dediler mi ki, diyebildiler
mi ki aldıkları %47 oyu meşru
sanmaktasınız? Bu
halkı aldatarak oy istemek değil midir? Batı demokrasilerinde halkı
aldatmak meşru mudur?
Şimdi biz çok şaşkınız…
AKP’nin Dış ilişkilerden Sorumlu Bakanı utanmadan karşınıza
çıkıp; “Türkiye’de inanç özgürlüğü yok!” diye şikâyet ederken. Utancımız, bir
vatandaşımızın yalan söylemesindendir, başka bir şeyden değil üstelik… Yalan
söylemiş ve sizler de inanmışsınızdır işin kötü tarafı… Yalandır söyledikleri çünkü
Türkiye'de sağlık ocakları dâhil
7 bin 500
hastane, ancak buna karşılık 76
bin camii mevcuttur. Kadrolu 21 bin doktora karşılık
66 bin imam çalışmaktadır. Başka bir
ifadeyle, Türkiye'de hastanelerde 189 bin
yatak kapasitesi bulunurken, aynı anda 26 milyon kişi camilerde namaz
kılabilmektedir. 365 gün, günde 5 vakit… Diyanet işlerinden elde edilen
rakamlara göre, gelecek planlarında da cami yatırımları
hastane yatırımını geçmektedir. AB ülkelerinde ise ibadet yerleri
ile hastaneler arasında denge Türkiye'dekinin tam tersi durumdadır. Almanya'da
sağlık ocakları da dâhil 70 bin civarında hastane bulunurken, kilise sayısı ise
sadece 8 bindir. Fransa'da ise sağlık merkezleri ve hastanelerin sayısı 60 bin
iken kilise sayısı 9 bin adettir.
Şimdi biz, gözünüz kapalı savunduğunuz AKP, inanç
özgürlüklerimizi ve demokrasimizi, yalanlarıyla, sizin fütursuz desteğinizi
orak gibi kullanarak biçerken, kahredici suskunluğunuz nedeniyle şaşkınız…
Peki… Ya sadece kendine demokrat batılı egemenlerin “Avrupa
Birliğine sizi almayız” tehdit ve baskıları ve AKP’nin konuşan, düşünen
aydınlarımızı teker teker kelepçeleyerek, toplumda korku imparatorluğunu inşa
etmeleri sayesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız olması gereken Anayasa
Mahkemesi etkilenir de, davayı daha görüşülmeden ortadan kaldırır ya da
kapatmama kararına varacak olursa ve böylece iyice palazlanan AKP sizden
gördüğü destek üzerine, bu ülkede yaşayan, Yahudi, Hıristiyan, ateist, alevi,
Bektaşi, Mevlevi ve diğer dinlere ve inanışlara eşitlik getiren laik
sistemimizi kaldırıp, inanç
özgürlüğünü sadece Sünni mezhebine tanıyarak bizi
ortaçağın kanlı karanlığına geri çekerse, batının gerçek evrensel demokrat,
masum ve iyi kalpli entelektüelleri olarak sizler bu günaha ortak mı
olacaksınız?
Şimdi siz bu günaha ortak mı olacaksınız?
* * *
Batılı demokratlar!
Biz demokrasiyi sizden aldık!
Laisizimi mesela…
Laisizm olmadan demokrasi olamayacağı ilkenizi yani…
Oysa şimdi şaşkınız…
Çünkü Türk Milleti adına karar verme yetkisiyle donatılmış
bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi’nin hakkında demokrasiyi yıkma
girişimlerinde bulunduğu için kapatma davası açtığı AKP’ye gözleriniz kapalı
destek vererek bizi hayal kırıklığına uğrattınız. AKP’yi demokratik bir seçimle
%47 oy alarak toplumun önemli bir kesiminin meşru temsilcisi olduğunu
sanmaktasınız. Ancak kapatılmasına Avrupa Birliği olarak top yekûn karşı
çıktığınız AKP, seçmenden oy isterken; “laik sistemi kaldıracağız, çünkü biz Kuran
hükümlerinin üzerinde başka bir hüküm tanımıyoruz. Bu nedenle, laisizmi
anayasanın değişmez ilkesi olmaktan çıkartacak ve şeriata uygun bir
tanımlamayla yeniden yorumlayacağız”. Bunun bilin, buna göre bize oy
verin dediler mi ki, aldıkları %47 oyu
meşru sanmaktasınız? Bu halkı aldatarak oy istemek değil
midir? Batı demokrasilerinde halkı aldatmak meşru mudur? Bu
halkı aldatarak oy istemek değil midir? Batı demokrasilerinde halkı
aldatmak meşru mudur?
Şimdi biz çok şaşkınız…
Çünkü biz laisizmi demokrasinin olmazsa olmazı saydığımız
için meclis çoğunluğunu ele geçiren siyasi erklerin dahi değiştirmesine izin
vermeyecek anayasal düzenlemelerle gözümüz gibi koruduk bunca yıl. Çünkü bunu
sizden öğrendik… Oysa siz laik yapımızı değiştirecek anayasal düzenlemelere
giriştiği, şeriat düzenine doğru ülkeyi tehlikeli bir biçimde sürüklediği,
yargının ve toplumun uyarılarına kulak asmadığı için hakkında kapatma davası
açılan bir siyasi partinin kapatılmasını durdurmak üzere bizi Avrupa Birliği’ne
almamakla tehdit ediyorsunuz. Luc Van Den Brande’nin raporuna uyarak Avrupa
Konseyi Parlamenterler Meclisi vasıtasıyla; “Bir dini parti ülkeyi yönetirken anayasaya aykırı
kararlar alırsa o kararlar aleyhine dava açılması mümkündür ama o kararı
çıkarttığı gerekçesiyle siyasi parti aleyhine dava açılamaz” diyorsunuz. Yani
diyorsunuz ki, iktidardaki anti laik parti, her gün başka bir anti laik eylemde
bulunsun, siz laikler de işi gücü, serbest düşünceyi, yaratıcılığı, ülkenizi ve
dünyayı güzelleştirecek enerjinizi onları takip etmeye harcayın, onlar
anayasaya aykırı kararlar alsın, siz de onlara dava açıp durun, işiniz ne?
Böyle mi diyeceksiniz bize? Bu bize zaman kaybettirir kardeşlerim… Bu bize de,
size de hayat kaybettirir…
Şimdi biz, bu nedenle, gözünüz kapalı savunduğunuz AKP, laik
demokrasimizi sizin fütursuz desteğinizle biçerken, kahredici suskunluğunuz
nedeniyle şaşkınız…
Peki… Ya sadece kendine demokrat batılı egemenlerin “Avrupa
Birliğine sizi almayız” tehdit ve baskıları ve AKP’nin konuşan, düşünen
aydınlarımızı teker teker kelepçeleyerek, toplumda korku imparatorluğunu inşa
etmeleri sayesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız olması gereken Anayasa
Mahkemesi etkilenir de, davayı daha görüşülmeden ortadan kaldırır ya da
kapatmama kararına varacak olursa ve böylece iyice palazlanan AKP sizden
gördüğü destek üzerine, devletin işlerliğini dini inançların üstüne çıkartan
laisizmi kaldırıp, Türk devlet anlayışını, İslama dayalı hukuka, yani şeriata
bağlıyarak, özgür birey yerine yeniden ümmet zihniyetini, yani köleliği meşru
kılarak, ortaçağın karanlığına geri
çekerse, batının gerçek evrensel demokrat, masum ve iyi kalpli entelektüelleri
olarak sizler bu günaha ortak mı olacaksınız?
Batılı demokratlar!
Biz demokrasiyi sizden aldık!
Siyasi parti yasalarını mesela…
Siyasi partiler olmadan, demokrasi olamayacağını yani. Demokratik
toplumlarda "şiddetin propagandasını yapmadıkça" siyasi partilerin
kapatılmayacağı ilkesini de...
Oysa şimdi şaşkınız…
“şiddet” kelimesini, konu AKP olunca algılayış biçiminize
şaşkınız… AKP’nin uyguladığı şiddeti, şiddetten saymadığınız için
şaşkınız. Şu anda demokrat, laik,
özgürlükçü Türkiye vatandaşlarının her gün manevi olarak, gelebilecek bir İslami
şiddetin korkusu ile yaşamakta olduğunun farkında olmadığınız için, bu durumu
görmek istemediğiniz için şaşkınız? Yazdığımız senaryolar, çektiğimiz filmlerle
ilgili olarak, "ya yaptırmazlarsa, ya kızarlarsa, ya satamazsam"
korkusunu yaşamayan yaratıcı var mı sanıyorsunuz şu anda Türkiye’de? Emotional
şiddeti, fiziki şiddetten daha mı az yaralayıcı bulmaktasınız? Devlet subvansiyonu olmadan film çekmenin
zaten çok güç olduğu bu ülkede hangimizin projelerimizi "serbest düşünme"
hakkımızı kullanarak yapabildiğimizi sanıyorsunuz?.. Size söyleyeyim, hiç
birimiz... Peki, iktidarı kızdırmamak üzere kişiliğimizden verdiğimiz ödünler
açmıyor mu kapanmayan yaraları ince ince ruhunda? Otosansür uyguladıkça biz, biz
olarak kalabildiğimizi mi sanıyorsunuz siz? İllaki dayak yememiz mi gerekiyor
kulaklarınızı açmanız için? İlla ki bacağımızdan bıçaklanmamız mı gerekiyor
gözlerinizi örten ellerinizi açmamız için? İlla ki tehdit edilmesi mi gerekiyor,
ağzınızı kapatan ellerinizi çekip de ses çıkartmanız için? İllaki ölmemiz mi
gerekiyor kıçınızı koruduğunuz ellerinizi açmak için?
Şimdi bütün bunlardan sonra, "fiziki
şiddetin propagandasını yapmadıkça hiçbir siyasi partinin kapatılmasına karşı
duruşunuzu" yeniden gözden geçirmeye davet ediyorum sizi. Yoksa batı
demokrasisinin kanunları manevi şiddeti suç saymıyor mu? Yoksa suçu işleyen
“uysal İslami parti” olunca mı suç sayılmıyor? İran örneği ne kadar çabuk
silindi hafızalarınızdan? Önce, kendilerine destek veren demokratları kesmişti
molla rejimi, hatırlatayım..
Yoksa siz İran sinemasına yaptığınız gibi, özgürlüğümüz
gidiyor çığlıklarımıza küçümseyerek kulak tıkadıktan sonra gelen şeriat baskısının
altından çıkan filmlerimize festivallerinizde ödüller mi dağıtmak istiyorsunuz?
Ben, Mustafa Altıoklar, “güzel ve yalnız ülkemin” üzerinde
son günlerde dolaşan kara bulutları ve akbabaları gördükçe, beş maymundan biri
değil, altıncı maymun olmayı seçtiğimi bu deklarasyonla açıklıyorum. Çünkü beş
maymundan biri olmanın ruhumda yaratacağı duygusal acının etkisi kalıcı
olacaktır... Tokat, bıçak yarası geçer, ruh yaraları ise kapanmaz kardeşlerim...
Mustafa Altıoklar
Film Yönetmenleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı