Kardeşlik ötekileştirmemektir.
Hepimiz birimiz, birimiz hepimiziz. Ayrışmayacağım!
Liberté,
égalité, fraternité; "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" anlamına
gelen bu Fransızca
motto, 1789 Fransız İhtilali'nin simgelerindendir.
Burada kardeşlikten anlamamız gereken toplumsal dayanışmadır. Toplumsal dayanışma; Toplumu
oluşturan bireylerin güven ilişkisi, demokrasi, hukuk ve insan haklarına
saygı çerçevesinde; ortak duygu, düşünce ve değerlerde birleşmesi ve birlikte
hareket etmesidir. Gezi Parkı olayları bu noktadan bakınca, siyasal iktidar
tarafından bir şekilde ötekileştirilmiş, Türkiye’nin tüm bileşenlerinin
kardeşçe bir dayanışmayla, yeniden doğduğu, ana rahmini andıran bir sığınak
olmuştur. Etimolojik olarak Türkçe ’de kardeş kelimesi,
karın-daş kelimesinden gelmektedir. Divanu Lügati’t-Türk
'te Kaşgarlı Mahmud, “karındaş”
kelimesini "bir karında beraber bulunmuş" olarak açıklar.
İster teolojik yöntemle, ister Darwinist yaklaşımla bakalım, tüm insanlar aynı
kökten çoğalmıştır. O kök; idealist felsefede Âdem, materyalist felsefede ilk
hücre olarak tanımlanır. Hangisine inanırsanız inanın neticede aynı kaynağın
zerreleriyiz hepimiz. Yani karındaşız, kardeşiz.
Kardeşlik ötekileştirmemektir. Ötekileştirmek, kendi özüne ötekileşmektir.
Paylaşımdır kardeşlik.
Kardeşlik; kardeş payı yapabilmektir.
Kardeşlik; omuz omuza yürümektir.
Kardeşlik; karşılıksız, duru
sevgidir.
Kardeşlik; zor günde uzanan eldir.
Kardeşlik; umuttur, hayat
ışığıdır.
Kardeşlik; kayıtsız şartsız dayanışmadır.
Kardeşlik; derinde kalp sızısıdır.
Kardeşlik; hüznü dağıtan güneştir.
Kardeşlik; uğrunda verilecek candır.
Mesele, çelişen kavramların tarafı olmak değil, iyi ya da kötü insan
olmaktır.
Dünya tarihinin başlangıcından beri
tüm yönetimler, paranoyak devlet anlayışı nedeniyle toplumun farklı unsurlarını
tek tipleştirmiş, tek tipleşmeye boyun eğmeyenleri ise ötekileştirmiştir. Oysa
Gezi Parkı süreci göstermiştir ki; aslında Türkiye halkları, geçmişte yaşadığı
ayrışmaları, bölünmeleri ve küslüğü unutmak ve kimseyi ötekileştirmeden, tüm
kesimlerin hoşgörü ve saygı çerçevesinde bir araya gelebileceği kardeşçe bir
yaşam istemektedir. Gelinen noktada her kesim; Kürtler, Türkler, Kemalistler,
liberaller, komünistler, sosyalistler, Aleviler, Sünniler, dindarlar,
ateistler, çevreciler, eşcinseller ve herkes empati kapasitesini arttırmış ve
kardeşliğe olan açlığını haykırmıştır. Temel meselenin dindar/laik,
ulusalcı/liberal, sağcı/solcu, Alevi/Sünni gibi birbiriyle çelişen kavramların
tarafı olmaktan değil, iyi ya da kötü insan olmaktan kaynaklandığını
göstermiştir.
Hoşgörü,
“kim olursan ol, ne olursan ol gel” diyebilmektir.
Gezi Parkı olayları
sırasında, Türkiye’nin tüm farklılıkları birbirini tanıma fırsatı bulmuş, kimlik,
ırk, dil, din ayırmaksızın birbirini, olduğu gibi hoşgörüyle kabul etmiş ve bir
bütünün renkli parçaları olarak kardeşçe yaşayabilme üstünlüğünü göstermiştir. Gezi
Park’ında bulunan ve toplumun tüm farklılıklarını temsil eden zümreler, kendi
renk kartelalarında olmayan yeni bir renk keşfetmişlerdir; kardeşliğin renk
harmonisi… Toplumun en çok ayrıştığı ve sevgisini nefretle harmanladığı spor
alanında, daha önce birbirlerinin renklerine bile tahammül edemeyen keskin
taraftar grupları arasındaki dayanışma ve omuz omuza ilerleme, insanlık
tarihine not düşülecek nitelikte olmuştur. Öncelikle ve sadece Gezi Parkı’nın
yeşil alan olarak kalmasını isteyen, AVM’leştirilmesine karşı çıkan çevre
duyarlılığı yüksek gençlerin devletin güvenlik güçleri tarafından terörize
edilmeleri, 11 yıllık AKP iktidarının baskısına karşı topyekûn bir başkaldırıya
sebebiyet vermiştir. Devlet terörünün hunharca davranışı karşısında iktidar
mezalimine daha fazla dayanamayacağını hisseden her birey tereddüt etmeksizin
Taksim’e koşmuş ve ortak vicdanın sesiyle yekvücut olmuştur. Güvenlik güçlerinin
çevrecilere karşı orantısız şiddet kullanarak parkı zapturapt altına alması
sonun başlangıcını getirmiştir.
Sık
bakalım, sık bakalım… Biber gazı sık bakalım… Kaskını çıkart, copunu bırak,
delikanlı kim bakalım…
Kardeşlerinin bu ölçüsüz
zulmün karşısında ezilmelerine daha fazla dayanamayan her duyarlı genç
dayanışmak adına, özgürlük adına, eşitlik adına, kardeşlik adına polisin kasklarına,
kalkanlarına, zırhlarına, Toma’larına, akreplerine, muharip güçlerine karşı; “hiçbir şey”leriyle direnmeye
çalışırlarken, Beşiktaş’ın Çarşı Grubu 57. Alayı andırırcasına kırmızı
pankartıyla polis barikatlarını yıkarak parka girmiştir. Beşiktaş’ın şövalye
ruhlu gençlerinin sürece dâhil olması direnişçilerin kendilerine güvenini
yükseltirken, Fenerbahçelilerin Kadıköy’den yürüyüş kollarıyla saf tutarak
Boğaz Köprüsü’nü yayan geçmesi, hızla gelişmekte olan direniş gücüne güç
katmıştır. Aslında çok değil, bir sezon önce Galatasaraylıların Arena Stadyumu
açılışında Başbakana karşı gösterdikleri ve hiç beklenmedik ilk toplumsal
tepki, futbolun sadece futbol olmadığının erken bir habercisi gibiydi. Böylece,
süreç içerisinde birbirinden bağımsız olarak iktidara karşı tepkilerini koyan
bu üç büyük taraftar grubu, Gezi Parkı bilinci doğrultusunda Türk siyasi
tarihine altın harflerle yazılacak bir dayanışma örneği göstermiştir. Hazret-i Ali’nin “İnsanların en âcizi insanlardan kardeş edinemeyen, ondan
daha âcizi ise kardeş edindikten sonra yitirendir.” Deyişine dayanarak bu kardeşliğin
ebedi olacağı kalplerde hissedilmiştir.
O güne kadar hep öfke
paylaşımında bulunmuş taraftar grupları, Göztepeli, Karşıyakalıyla, Adanasporlu,
Adana Demirsporluyla, Beşiktaşlı, Bursalıyla,
Galatasaraylı, Fenerbahçeliyle, Trabzonsporluyla yan yana can cana direnişe dâhil
olmuştur.
“Yalnız
değilsiniz. Yeryüzü sofralarında birlikteyiz…”
Direnişin; İslam’ı siyasal
malzeme olarak kullanarak iktidara gelmiş olan ve her daim suiistimal etmekten
geri durmayan AKP iktidarı aleyhine gelişen en önemli kırılma noktalarından
birisi de; “kapitalist Müslüman olmaz”
sloganıyla parka gelerek destek veren Antikapitalist Müslümanlar olmuştur.
“Nerdesin
aşkım? Burdayım aşkım…”
Türkiyeli lezbiyen, gay,
bisexüel, transsexüel ve travestiler LGBTT); belki de ötekileştirme zulmünün
karşısında mevzilenmek durumunda bırakılmış mağdurlar olarak, neşeleri ve
renkleriyle birlikte, delikanlılıklarını da Gezi Ruhu’na katmış, kardeşliğin mozaiğindeki
eksik parçayı da tamamlamıştır.
“Yaşasın
Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” Deniz Gezmiş
Gezi ruhu; ağaçlarına da
sahip çıkmıştır, halkların kardeşliğini de savunmuştur.
Gezi ruhu; kamuda türbana da
sahip çıkmıştır, anadilde eğitimi de savunmuştur.
Gezi ruhu; eşcinsel
haklarına da sahip çıkmıştır, dinlerin kardeşliğini de savunmuştur.
Gezi ruhu; cinsel istismar
mağdurlarına da sahip çıkmıştır, işçi haklarını da savunmuştur.
Gezi ruhu; “heval”ine de sahip çıkmıştır, “gardaş”ını da savunmuştur.
Gezi ruhu; yeryüzü
sofralarına da sahip çıkmıştır, komünal yaşamı da savunmuştur.
Gezi ruhu; semaya da sahip
çıkmıştır, semahı da savunmuştur.
Gezi ruhu; yogaya da sahip
çıkmıştır, namazı da savunmuştur.
Öte
”kim”?
Dayanışma 94 yaşındaki
amcanın; “vaktim geldi biliyorum, geziyi
görmeden ölemezdim” demesidir, 10 yaşındaki dünya güzeli kızın elleriyle
boyayıp getirdiği “teşekkür ederim” pankartıdır.
Analarımızın parka gelip gençleri elleriyle beslemesidir, sosyetik, medyatik,
elit kesimin süsten uzak sade halleriyle parka gelip çöpleri toplamasıdır, yaralandığında seni taşıyan hiç tanımadığın
gencin gözyaşlarıdır dayanışma, her dilde aşktır, Dayanışma sen ateistken,
namaz kılan Müslüman kardeşinin etrafında koruma çemberi oluşturmaktır.
İnançlarıyla örtüşmediğini bildiği halde iftariyesini ateist arkadaşıyla
paylaşan Müslümandır. Dayanışma, tutuklananlara destek için Çağlayan
Adliyesi'ne gidip kendilerinin de aynı eylemi yaptıklarını bildirmektir. Dayanışma
işten atılma tehditlerine rağmen, yeminlerine sahip çıkarak devlet terörü
kurbanlarına sağlık dağıtmaya çalışan, steteskopunu muktedire rehin vermemiş
doktorlardır. Dayanışma, toplumun bütün unsurlarının, kutsal günlerine azami
saygı göstermektir. Cemreden sonra toprağa düşen kan yaşıdır…
Devrimci Müslümanlar’ın; “Farklılıklar birbirini yaşatır aslında,
herkes beyaz olsa beyaz fark edilmez ki” dediği coğrafyamızda, beraber
yaşadığımız Ermeni, Rum, Yahudi, Çerkez, Kürt, Alevi, Süryani, Boşnak, Tatar ve
tüm zenginliklerimizin bayramlarını kardeşçe kutlamak gerekmektedir, mesajını
vermiştir Gezi Ruhu. Gezi Parkı’nda tüm bu unsurlar belki de ilk kez birbiriyle
tanışmış, kardeşinin özellik ve güzelliklerini tatmıştır. Gezi Ruhu; direniş sürecinde sevgiyle
harmanlanan harçtan geri adım atılmasına asla müsaade etmeyecektir. Bu yoldan
dönüş yoktur. Goethe’nin deyişiyle; “Bir kişinin sözleri önemli değildir; iki
yanı da dinlemeli. Bir şey her şey için, her şey bir şey için vardır. Çözümde
görev almayanlar sorunun parçası olur.”
Hamdık,
hoşgörü kazanında piştik, kardeş aşkıyla yandık… Ayrışmayacağız!