24 Mart 2014 Pazartesi

* 2008 Haziranında AB gözlemci gazetecilerine İstanbul'da yaptığım konuşmanın metnidir....

MADEM Kİ DELİLİĞE METHİYE DÜZMÜŞ ERASMUS
BENİM ADIM BUNDAN SONRA IV. HOMO ERECTUS

Ben, Mustafa Altıoklar, güzel ülkemin üzerinde son yıllarda dolaşan kara bulutları gördükçe, olup bitenlere seyirci kalmayacağımı, üç maymundan biri değil, dördüncü maymun olmayı seçtiğimi bu deklarasyonla açıklıyorum, çünkü kendime ve geçmişime saygım var.        
                                        
Üç maymundan hangisi daha yaratıcıdır?  Hiçbiri….
          İşte ben bu yüzden üç maymundan biri olmayacağım..
          Çünkü ben, ellerini, kollarını yay gibi germiş, gözleri fal taşı gibi rasatta, kepçeleşmiş kulakları her sesi duymaya ayarlı, ağzı ardına kadar avaza açık, aklı hür,  ve ayakta... Evet, ayakta ve hür bir 4.maymun olmak zorundayım...

                                      
Evet, ayakta ve hür bir 4.maymun olmak zorundayım...  Çünkü benim yaşamım ve yaratıcılığım ancak buradan başlar...

Militarist güç kullanılarak yapılan her türlü iktidar darbesine karşı olduğumu açıkça belirttiğim gibi, siyasi erk vasıtasıyla cumhuriyetimizin demokratik yapısını değiştirmeye yönelik her türlü siyasi girişimin de karşısında olduğumu, karşısında duracağımı da altını çizerek ifade etmek isterim.

Bir buçuk yıldır Türkiye, Anayasa Mahkemesinin, ülkenin laik yapısına bir tehdit olarak gördüğü iktidar partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından yönetilen aydın tutuklamalarıyla çalkalanıyor. Hal böyleyken,  Türkiye tarihini ve gerçeğini doğru okuyamayan batılı entelektüellerle, batılılar ne derse doğrunun o olduğunu sanan yerli batıcı entelektüeller, el birliğiyle siyasi islamın hizmetine girerek sadece Türkiye’yi değil, dünyayı ateşe sürüklemekteler.

Şüphelerim var artık!

*                                            *                                            *

Batılı demokratlar! Biz demokrasiyi sizden öğrendik!…

Fikir özgürlüğünü mesela…

Voltaire’in; “fikirlerine katılmıyor olabilirim ama fikirlerini özgürce söyleme hakkın için canımı veririm!” özdeyişine aşkla, sıkı sıkıya sarıldık. Fikir özgürlüğünün olmadığı yerde demokrasinin yeşermeyeceğini sizden öğrendik…

Oysa şimdi şaşkınız…

Çünkü AKP’yi demokratik bir seçimle %47 oy alarak toplumun önemli bir kesiminin meşru temsilcisi olduğunu sanmaktasınız. Ancak AKP, seçmenden oy isterken; “fikir hürriyetini kaldıracağız, laisizmi, demokrasiyi, Türk Devrimleri’ni savunanları tutuklayacağız; çünkü biz bütün kötülüklerin laik sistemden doğduğunu görüyoruz. Bu nedenle laisizmi yıkarak yerine İslami şeriatı getireceğiz. Bunu bilin, buna göre bize oy verin!” dedi mi ki, %47’lerini meşru sanmaktasınız?

Bu halkı aldatarak oy istemek değil midir? Batı demokrasilerinde halkı aldatmak meşru mudur?

Şimdi biz çok şaşkınız…

Çünkü verdiğiniz destekten güç alan AKP Hükümeti, sadece ve sadece fikirleriyle laisizmi, demokrasiyi ve cumhuriyet ilkelerini savunan laik Türk aydınlarını, ancak şeriat rejimlerinde görülebilecek bir biçimde, Humeyni’nin “laik aydın avları”na benzer biçimde evlerine baskın düzenleyip, kelepçeleyerek; kanıtsız, tanımsız tutukladı. Ortada ne bir somut delil var, ne de bir iddianame…

          Sivilleri tutukladı…
          Yazarları tutukladı…
          Öğretim üyelerini tutukladı...
          Gazetecileri tutukladı…
          Darbeci olmakla suçladı…

Darbeye ve darbecilere elbette karşıyız. Fikir özgürlüğünü savunurken bir yanımız, darbeci olamaz ki diğer yanımız… Ancak AKP siyasetine karşı olmayı darbecilik sanmanızı sağlayan batılı ve batıcıların illüzyonundan silkinin artık lütfen…

Şimdi biz, gözünüz kapalı savunduğunuz AKP, fikir özgürlüğümüzü ve demokrasimizi sizin fütursuz desteğinizle biçerken, kahredici suskunluğunuz nedeniyle şaşkınız…

Peki… Ya sadece kendine demokrat batılı egemenlerin “Avrupa Birliğine sizi almayız” tehdit ve baskıları ve AKP’nin konuşan, düşünen aydınlarımızı teker teker kelepçeleyerek, toplumda korku imparatorluğunu inşa etmeleri sayesinde, iyice palazlanan AKP  sizden aldığı gücü kullanarak demokrasilerin olmazsa olmazı, fikir hürriyetini, baskı, zulüm ve kanla bastırarak Türkiye’yi ortaçağın oligarşisine geri çekerse, batının gerçek evrensel demokrat, masum ve iyi kalpli entelektüelleri olarak sizler bu günaha ortak mı olacaksınız?

Şimdi siz bu günaha ortak mı olacaksınız...

*                                    *                                            *

Batılı demokratlar! Biz demokrasiyi sizden aldık!

Kadın erkek eşitliğini mesela… Kadınların türban, çarşaf altında dünyadan koparılmaması gerektiği fikrini aldık sizden.

Oysa şimdi şaşkınız…

Çünkü bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi tarafından hakkında demokrasiyi yıkma girişimlerinde bulunduğu için kapatılma davası açılan AKP’ye destek vererek, bizi hayal kırıklığına uğrattınız. AKP’yi demokratik bir seçimle %47 oy alarak toplumun önemli bir kesiminin meşru temsilcisi olduğunu sanmaktasınız. Ancak kapatılmasına Avrupa Birliği olarak top yekûn karşı çıktığınız AKP, seçmenden oy isterken; “ erkek kadın eşitliğini kaldıracağız, çünkü biz bütün kötülüklerin başını kadınların erkekleri baştan çıkartmalarında görüyoruz. Bu nedenle kadınları şeriata uygun olarak kapatacağız, bunu bilin, buna göre bize oy verin” dediler mi ki, %47’lerini meşru sanmaktasınız?  ”üniversitelere gidecek olan inançlı kızlarımız başlarını örtebilme özgürlüğüne sahip olmalı" derken, "yakında lise ve sonra ilköğretimde okuyan kızlarımızın da başını kapatacağız. Bunu bilin, buna göre bize oy verin!” dediler mi ki, %47’lerini meşru sanmaktasınız?

Bu halkı aldatarak oy istemek değil midir? Batı demokrasilerinde halkı aldatmak meşru mudur?

Şimdi biz çok şaşkınız…

Çünkü biz, İsviçre’den 41 yıl, İtalya ve Fransa’dan 16 yıl önce Türkiye’li kadınlara seçme ve seçilme hakkını Cumhuriyet Devrimleri sayesinde verdik. Kadınları örtünmeye zorlayan düzenlemeleri ise kıyafet devrimi sayesinde 1925 yılında kaldırarak kadın erkek eşitliğine giden yolda önemli bir çığır açtık. Erkek egemenliği ile kadınların köleleştirilmesinin, doğurma makinesi, cinsel meta ve aynı zamanda ahlaksızlığın odağı olarak görülmelerinin demokrasi, eşitlik ve insan hakları ilkelerine aykırı ve kabul edilemez olduğu fikriyatını aldık sizden…

Oysa siz, kadınları yeniden çarşafa ve evlerine hapsedeceğini yüksek sesle söyleyerek bu konudaki anayasal düzenlemeleri değiştirmeye kalkan bir partiye karşı bağımsız Türk yargısı kapatma davası açtığı için bizi Avrupa Birliği’ne almamakla tehdit ediyorsunuz.

Şimdi biz gözünüz kapalı savunduğunuz AKP, kadın-erkek eşitliğini ve demokrasimizi sizin fütursuz desteğinizle biçerken, kahredici suskunluğunuz nedeniyle şaşkınız…
Peki… Ya sadece kendine demokrat batılı egemenlerin “Avrupa Birliğine sizi almayız” tehdit ve baskıları ve AKP’nin konuşan, düşünen aydınlarımızı teker teker kelepçeleyerek, toplumda korku imparatorluğunu inşa etmeleri sayesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız olması gereken Anayasa Mahkemesi etkilenir de, davayı daha görüşülmeden ortadan kaldırır ya da kapatmama kararına varacak olursa ve böylece iyice palazlanan AKP sizden gördüğü destek üzerine, Türk kadınlarını ortaçağın eşitsizliğine geri çekerse, batının gerçek evrensel demokrat, masum ve iyi kalpli entelektüelleri olarak sizler bu günaha ortak mı olacaksınız?

Şimdi siz bu günaha ortak mı olacaksınız?

*                                     *                                            *

Batılı demokratlar! Biz demokrasiyi sizden aldık!

İnanç özgürlüğüne saygıyı mesela… İnanç özgürlüğü olmadan demokrasi olamayacağını…

Oysa şimdi şaşkınız…

Çünkü Türk Milleti adına karar verme yetkisiyle donatılmış olan bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi’nin hakkında demokrasiyi yıkma girişimlerinde bulunduğu için kapatma davası açtığı AKP’ye gözleriniz kapalı destek vererek, bizi hayal kırıklığına uğrattınız.

AKP’yi demokratik bir seçimle %47 oy alarak toplumun önemli bir kesiminin meşru temsilcisi olduğunu sanmaktasınız. Ancak kapatılmasına Avrupa Birliği olarak topyekûn karşı çıktığınız AKP, seçmenden oy isterken; “inanç özgürlüğümüz yok. Camilerimiz yok. Dilediğimiz gibi camilere gidemiyoruz.  Bunun bilin, buna göre bize oy verin” diyerek  aldığı  %47 oyu meşru sanmaktasınız?

Çünkü yalandır söyledikleri... Türkiye'de sağlık ocakları dâhil 7 bin 500 hastane varken, 76 bin camii mevcuttur, kadrolu 21 bin doktor varken, kadrolu 66 bin imam çalışmaktadır.  Başka bir ifadeyle, Türkiye'de hastanelerde 189 bin yatak kapasitesi bulunurken, aynı anda 26 milyon kişi camilerde namaz kılabilmektedir. 365 gün, günde 5 vakit…

Buna karşılık Alevilerin cem evleri, ibadethaneden sayılmamaktadır. Aslında Türkiye'de Sünni inanç dışındaki inançlara özgürlük yoktur.

Diyanet işlerinden elde edilen rakamlara göre, gelecek planlarında da cami yatırımları hastane yatırımını geçmektedir. AB ülkelerinde ise ibadet yerleri ile hastaneler arasında denge Türkiye'dekinin tam tersi durumdadır. Almanya'da sağlık ocakları da dâhil 70 bin civarında hastane bulunurken, kilise sayısı ise sadece 8 bindir. Fransa'da ise sağlık merkezleri ve hastanelerin sayısı 60 bin iken kilise sayısı 9 bin adettir.

Şimdi biz, gözünüz kapalı savunduğunuz AKP, inanç özgürlüklerimizi ve demokrasimizi, yalanlarıyla, sizin fütursuz desteğinizi orak gibi kullanarak biçerken, kahredici suskunluğunuz nedeniyle şaşkınız…

Peki… Ya sadece kendine demokrat batılı egemenlerin “Avrupa Birliğine sizi almayız” tehdit ve baskıları ve AKP’nin konuşan, düşünen aydınlarımızı teker teker kelepçeleyerek, toplumda korku imparatorluğunu inşa etmeleri sayesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız olması gereken Anayasa Mahkemesi etkilenir de, davayı daha görüşülmeden ortadan kaldırır ya da kapatmama kararına varacak olursa ve böylece iyice palazlanan AKP sizden gördüğü destek üzerine, bu ülkede yaşayan, Yahudi, Hıristiyan, ateist, alevi, Bektaşi, Mevlevi ve diğer dinlere ve inanışlara eşitlik getiren laik sistemimizi kaldırıp, inanç özgürlüğünü sadece Sünni mezhebine tanıyarak bizi ortaçağın kanlı karanlığına geri çekerse, batının gerçek evrensel demokrat, masum ve iyi kalpli entelektüelleri olarak sizler bu günaha ortak mı olacaksınız?

Şimdi siz bu günaha ortak mı olacaksınız?

                                       *                                            *                                            *

Batılı demokratlar! Biz demokrasiyi sizden aldık!

Laisizimi mesela… Laisizm olmadan demokrasi olamayacağı ilkenizi yani…

Oysa şimdi şaşkınız…

Çünkü Türk Milleti adına karar verme yetkisiyle donatılmış bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi’nin hakkında demokrasiyi yıkma girişimlerinde bulunduğu için kapatma davası açtığı AKP’ye gözleriniz kapalı destek vererek bizi hayal kırıklığına uğrattınız. AKP’yi demokratik bir seçimle %47 oy alarak toplumun önemli bir kesiminin meşru temsilcisi olduğunu sanmaktasınız. Ancak kapatılmasına Avrupa Birliği olarak top yekûn karşı çıktığınız AKP, seçmenden oy isterken; “laik sistemi kaldıracağız, çünkü biz Kuran hükümlerinin üzerinde başka bir hüküm tanımıyoruz. Bu nedenle, laisizmi anayasanın değişmez ilkesi olmaktan çıkartacak ve şeriata uygun bir tanımlamayla yeniden yorumlayacağız. Bunun bilin, buna göre bize oy verin" dediler mi ki, aldıkları  %47 oyu meşru sanmaktasınız?

Bu halkı aldatarak oy istemek değil midir? Batı demokrasilerinde halkı aldatmak meşru mudur?

Şimdi biz çok şaşkınız…

Çünkü biz laisizmi demokrasinin olmazsa olmazı saydığımız için meclis çoğunluğunu ele geçiren siyasi erklerin dahi değiştirmesine izin vermeyecek anayasal düzenlemelerle gözümüz gibi koruduk bunca yıl. Çünkü bunu sizden öğrendik…

Oysa siz laik yapımızı değiştirecek anayasal düzenlemelere giriştiği, şeriat düzenine doğru ülkeyi tehlikeli bir biçimde sürüklediği, yargının ve toplumun uyarılarına kulak asmadığı için hakkında kapatma davası açılan bir siyasi partinin kapatılmasını durdurmak üzere bizi Avrupa Birliği’ne almamakla tehdit ediyorsunuz. Luc Van Den Brande’nin raporuna uyarak Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi vasıtasıyla; “Bir dini parti ülkeyi yönetirken anayasaya aykırı kararlar alırsa o kararlar aleyhine dava açılması mümkündür ama o kararı çıkarttığı gerekçesiyle siyasi parti aleyhine dava açılamaz” diyorsunuz.

Yani diyorsunuz ki, iktidardaki anti laik parti, her gün başka bir anti laik eylemde bulunsun, siz laikler de işi gücü, serbest düşünceyi, yaratıcılığı, ülkenizi ve dünyayı güzelleştirecek enerjinizi onları takip etmeye harcayın, onlar anayasaya aykırı kararlar alsın, siz de onlara dava açıp durun, işiniz ne? Böyle mi diyeceksiniz bize?

Bu bize zaman kaybettirir kardeşlerim…  Bu bize de, size de hayat kaybettirir…

Şimdi biz, bu nedenle, gözünüz kapalı savunduğunuz AKP, laik demokrasimizi sizin fütursuz desteğinizle biçerken, kahredici suskunluğunuz nedeniyle şaşkınız…

Peki… Ya sadece kendine demokrat batılı egemenlerin “Avrupa Birliğine sizi almayız” tehdit ve baskıları ve AKP’nin konuşan, düşünen aydınlarımızı teker teker kelepçeleyerek, toplumda korku imparatorluğunu inşa etmeleri sayesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız olması gereken Anayasa Mahkemesi etkilenir de, davayı daha görüşülmeden ortadan kaldırır ya da kapatmama kararına varacak olursa ve böylece iyice palazlanan AKP sizden gördüğü destek üzerine, devletin işlerliğini dini inançların üstüne çıkartan laisizmi kaldırıp, Türk devlet anlayışını, İslama dayalı hukuka, yani şeriata bağlayarak, özgür birey yerine yeniden ümmet zihniyetini, yani köleliği meşru kılarak,  ortaçağın karanlığına geri çekerse, batının gerçek evrensel demokrat, masum ve iyi kalpli entelektüelleri olarak sizler bu günaha ortak mı olacaksınız?

Siz şimdi bu günaha ortak mı olacaksınız?

                                       *                                            *                                            *

Batılı demokratlar! Biz demokrasiyi sizden aldık!

Siyasi parti yasalarını mesela... Siyasi partiler olmadan, demokrasi olamayacağını yani. 
Demokratik toplumlarda "şiddetin propagandasını yapmadıkça" siyasi partilerin kapatılmayacağı ilkesini de...  

Oysa şimdi şaşkınız…

“şiddet” kelimesini, konu AKP olunca algılayış biçiminize şaşkınız… AKP’nin uyguladığı şiddeti, şiddetten saymadığınız için şaşkınız.

Şu anda demokrat, laik, özgürlükçü Türkiye vatandaşlarının her gün manevi olarak, gelebilecek bir İslami şiddetin korkusu ile yaşamakta olduğunun farkında olmadığınız için, bu durumu görmek istemediğiniz için şaşkınız?

Yazdığımız senaryolar, çektiğimiz filmlerle ilgili olarak, "ya yaptırmazlarsa, ya kızarlarsa, ya satamazsam" korkusunu yaşamayan yaratıcı var mı sanıyorsunuz şu anda Türkiye’de? 

Emosyonel şiddeti, fiziki şiddetten daha mı az yaralayıcı bulmaktasınız?  Devlet subvansiyonu olmadan film çekmenin zaten çok güç olduğu bu ülkede hangimizin projelerimizi "serbest düşünme" hakkımızı kullanarak yapabildiğimizi sanıyorsunuz?.. Size söyleyeyim, hiç birimiz...

Peki, iktidarı kızdırmamak üzere kişiliğimizden verdiğimiz ödünler açmıyor mu kapanmayan yaraları ince ince ruhlarımızda? Otosansür uyguladıkça,  bizim, biz olarak kalabildiğimizi mi sanıyorsunuz siz?

İllaki dayak yememiz mi gerekiyor kulaklarınızı açmanız için?

İlla ki bacağımızdan bıçaklanmamız mı gerekiyor gözlerinizi örten ellerinizi açmamız için?

İlla ki ölmemiz mi gerekiyor, ağzınızı kapatan ellerinizi çekip de ses çıkartmanız için?

Şimdi bütün bunlardan sonra,  "fiziki şiddetin propagandasını yapmadıkça hiçbir siyasi partinin kapatılmasına karşı duruşunuzu" yeniden gözden geçirmeye davet ediyorum sizi. 

Yoksa batı demokrasisinin kanunları manevi şiddeti suç saymıyor mu? Yoksa, suçu işleyen “uysal İslami parti” olunca mı suç sayılmıyor?

Ben, Mustafa Altıoklar, güzel ülkemin üzerinde son günlerde  dolaşan kara bulutları gördükçe, üç maymundan biri değil, dördüncü maymun olmayı seçtiğimi bu deklarasyonla  açıklıyorum. Çünkü üç maymundan biri olmanın ruhumda yaratacağı duygusal ağrı kalıcı olacaktır...

Tokat, bıçak yarası geçer, ruh yaraları ise kapanmaz kardeşlerim...
       
Mustafa Altıoklar
Film Yönetmenleri Derneği Başkanı


















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.